18 Ocak 2015 Pazar

Köse Kadı | Bahaeddin Özkişi

Kitaptan Kısımlar:


Aynı günün akşamı Şeyh Necmeddin Efendinin kapısı çalındığında, kapıyı açmaya koşan kızına:
- Sen dur, Şeymâ, dedi, Şeyh. Hiç kız kısmı kendisini istemeye gelen insana böyle koşarak kapı açar mı?
Pençe pençe kızardı kızın yüzü.
- Aman efendi baba, dedi. Nerden çıkardınız şimdi bunu?
Şeyhin yüzünde memnûn ve hüzünlü bir gülümseme dolaştı ve ağır adımlarla kapıya yöneldi.
Şeymâ, merdivenlerde Kadı amcasıyla babasının şöyle konuştuklarını duydu:
- Hoşgeldiniz efendim. Hoşgeldiniz.
- Hoşbulduk efendim. Misafir kabul ediyor musunuz?
- Aman Efendi hazretleri. Nerde bizde o cesaret ki ismini o din ulusundan almış zâtın elçisine dilimizi varıp da hayır diyelim.
Kadı:
- A Şeyhim, diye haykırdı. Bırak da bari âdet olduğu şekilde isteyelim.
İki yaşlı adam şakalaşarak yukarı çıkarlarken Şeymâ, odasına koştu. Kalbi deliler gibi çarpıyordu. Olmuştu nihayet. Rabbi duâlarını kabul etmişti. Boğazını tıkayan bir yumruk nefesini kesiyordu. Neden sonra boşaldı. Mendilini ısırarak hıçkırmaya başladı. Bu gözyaşları, içini yıkıyor ve ona en tatlı kahkahalardan daha tatlı geliyordu.

(...)


“Her inanç sahibi kendi inancıyla amel etmeye mecburdur. Aksi o şahsın cezalandırılmasını gerektirir. Burada temas ettiğimiz Katolik din adamları, vak’ayı duyduktan sonra kaçamak cevaplar verdiler. Prensibimiz icâbı şer’î hükümlere göre suçluyu cezalandıramamaktayız. İnşaallah ind-i ilâhîde bizi mes’ul duruma düşürmez kanaatiyle şu cezayı münasip gördük. Sırtından katran rengi setresi bir daha giymesine müsade edilmemek şartıyla çıkartılup, ayakları altına değnekler urula. Ve dahi halk içre rüsvay edile. Ve dahi ana iktiba eden zümreye yakışıksız hareketlerinin hiçbir dine ve inanca sığmadığı belürtülüp böylece amel oluna, vesselâm.”
Halk yine çavuşun döğüldüğü meydanlıkta toplandı. Zalim papaz kilisenin arkasında olduğundan, Türklerin ilim adamına, özellikle din ilim adamına gösterdikleri hürmetten emin, küstah bakışlarla etrafı süzüyordu. Arslan Bey:

- Yıkın bre imansız kâfiri, diye haykırdı.


Papazın yıllardır su yüzü görmemiş ayakları falakaya geçirildi. Ölü sessizliği vardı çevrede. Suçu ne olursa olsun bir din adamına böyle bir muamele büyük bir felakete sebebiyet verecekti. Muhterem sakalı yerleri süpürür ve kendisi öküzler gibi böğürürken halk, gökkubbenin çökmediğine ve gökteki İsa’nın yeryüzündeki bu vekili için kılını dahi kıpırdatmadığına hayretle şahit oldu. Saf inançlı halk uzun süre beklediği halde, ne bir salgın ne bir tufan oldu. Yağmur yine yağdı, güneş yine parladı, yine dallarda iri erikler, topraktan nefis karpuzlar toplandı. Böylece birşey yırtıldı halkın inancından. O yırtılan şey hür Macaristan fikrinin ayağını bastığı yegâne mesnet oldu.


Kitap Yazar : Bahaeddin Özkişi 
Kitabın Yayın Evi : Ötüken Yayınları 
Kitabın Konusu : Roman

0 yorum:

Bu Kitap Hakkındaki Düşüncelerinizi Yazın...